31 Temmuz 2010 Cumartesi

o değil de

kafalar iyi kanka. sdlfjdslfjkld 50 lik bitiyor. daha bekleyen bi 35 lik var bakalım. saat 18:40. skfjhskdfhkjdh

slkdjskldj heh.

lan başlık şimdi aklıma geldi. neyse

lan nikini hatırlamadığım gülşah dı galiba heh. mesaj at geldin mi? tel numaranı kaydetmemişim lsdjfklfj neyse lavs.

hepinizi özledim lan!

bekir gitmeden önce topla bizi.

yazarlara not

olum sikeyim. zaten yazan adam kalmadı da neyse. dsjfkljdslfjdf

şu temayı değiştirin ya da blogger a girmeden login olma dalgası ekleyin. yoksa hazır templatelerden en gayini seçeceğim haberiniz olsun.

blog küpe al lan bana manitusuz


küpem yokken kendimi çıplak gibi hissediyorum
çoluk çocuk içine çıkamaz büyük eli öpemez oldum
sanki herkesin gözbebekleri beni otuzbir malzemesi yapacakmış gibi üzerimde

Ama diğer bir yandan dal taşşak dolaşmakta zevkli gibi lan sanki
istanbul il hudutları içinde ulaşımı kolay (tercihen metrobüse yakın) çıplaklar kampıydı plajıydı falan bilen var mı



Gediktepe baskınını hatırlıyorsunuz, değil mi?

Hani genç askerler ölmüştü de Başbakan ile Genelkurmay Başkanı çocukların öldüğü mevzileri ziyaret etmişlerdi.

Genelkurmay, bölgeden sorumlu olan tümenin komutanının “kahramanlığını” geçtiğimiz Cuma günü ballandıra ballandıra anlatmıştı.

Onca komutan arasından övmek için Gediktepe bölgesinden sorumlu olan komutanı seçmişlerdi.


Bugün bir faks yayınlıyoruz.

Terörle Mücadele Müdürlüğü’nden Şemdinli Jandarma Komutanlığı’na çekilmiş.

Polis istihbaratı, PKK’nın baskın yapacağı taburu, hatta mevzileri bile bildirmiş.

Sadece, polisin söylediği baskın saatinden “otuz saat” sonra gerçekleşmiş baskın.

Ve, tam da polisin bildirdiği yer basılmış.

Böyle bir “istihbarat” alan bir birlik “baskına” uğrar mı?

“Baskın” denen şey “habersiz”, aniden yapılır.

Böyle üç gün önceden gelen istihbarat raporuna rağmen bir tabur nasıl baskına uğrar?

Nasıl olur da orada on bir asker ölür?

Nasıl olur da “basılacak” olan taburun karşısındaki tepelere PKK katırla 150 kiloluk ağır silahlar çıkartabilir?

Bu, komutanların “geleceğini bile bile” yedikleri kaçıncı baskın?



Genelkurmay bu konularda ya saçma sapan suçlamalar yapıyor bu haberleri veren bizim gazeteyle ilgili, ya da hiç ağzını açmıyor.

Ama konuşması gerekiyor.

Siz nasıl bir ordusunuz?

Nasıl komutanlarsınız?

Niye her seferinde baskının geldiğini bildiğiniz halde askerleri korumak için bir önlem almıyorsunuz?

Amacınız ne?

Hesabınız ne?


Böyle her baskından sonra zavallı askerlerin cenazeleri evlerine büyük törenlerle gönderiliyor, medya PKK’yı lanetleyen haberler yapıyor, Türkler’de PKK düşmanlığı adı altında Kürt düşmanlığı pekişiyor ve ülke kutuplara ayrılıyor.

Bugün, ülkenin kenarına gelmiş gibi gözüktüğü “iç savaşın” alt yapısını bu baskınlar ve bu baskınlarda kurban edilen çocuklar hazırlıyor.

Eğer ordu gerçek bir ordu gibi davransa, istihbaratı ele geçirdikten sonra “caydırıcı” önlemler alsa, PKK baskın yapmaktan vazgeçer, çekilir, çatışma olmaz, çocuklar ölmez ve ülke bu kadar gerilmez.

Niye yapmıyorsunuz görevinizi?

Niye çocukları ölüme bırakıyorsunuz?

Neden ülkeyi bir iç savaş iklimine sokuyorsunuz?

Eğer bu yapılanlar ordunun “ortak kararıyla” gerçekleşmiyorsa, o zaman neden “hatalı” komutanı görevinden almıyor, halka bu “hatayı” açıklamıyorsunuz?

Neden tam aksine davranıyorsunuz.

Dağlıca’da bile bile baskın yiyen komutana madalya veriyorsunuz, Gediktepe’de bile bile baskın yiyen komutanı basın toplantılarıyla övüyorsunuz.

Neden “baskın” yiyen komutanlar sizin için bu kadar kıymetli?

İnegöl’de, Dörtyol’da kabaran düşmanlık bu baskınların üstünde yükseliyor.

BDP’li Kürt yöneticilerin bir kısmı da bu “gerginliği” alabildiğine körüklemeye uğraşıyor, bir çatışma çıkacağını bile bile yüz arabalık konvoylarla Hatay’a gitmeye kalkıyorlar.

Orada saldırıya uğrayan Kürtlere güven verecek bir “politik heyet” göndermek yerine, yüz arabalık bir grup göndermenin anlamı ne?

Allahtan BDP’nin başkanı Selahattin Demirtaş müdahale etmiş de konvoy geri dönmüş.

Kalabalık Kürt ve Türk grupları karşı karşıya gelmemiş.


Bir facia önlenmiş.

Bugün insanları “yaşatmak” için değil “öldürmek” için hareketlenmiş birileri var iki yanda da.

Ve, bu ölümlerin bir salgın gibi bütün ülkeye yayılmasını istiyorlar.

Ölümlerin “salgın” haline gelmesini isteyen Türklerle Kürtler varsa, insanların yaşamasını sağlamak isteyen Kürtlerle Türkler de var.

Hep birlikte hesap sorarsak bu kanlı oyunu bozarız.

Türkler orduya sorsun, “bu baskınları neden önlemiyorsun” diye.

Kürtler de kendi politikacılarına sorsun, “gerginliği kışkırtarak özellikle Batı’da yaşayan Kürtleri neden tehlikeye atıyorsunuz” diye.

Öldürmek isteyenlere karşı “yaşatmak” isteyenler harekete geçmeli.

Soru sormalıyız.
Aksi takdirde, kanlı bir bela çarpacak bu ülkeye.

28 Temmuz 2010 Çarşamba

bir zaman birimi olarak kapak

2 kapak sonra çıkarız bro

27 Temmuz 2010 Salı

Herkes görüyor ama kimse açıkça söyleyemiyor.

PKK, orduyu, eski zaman argosuyla söylersek, “küllüm” ediyor.

Öyle bir mangayı falan pusuya düşürmüyor, gidiyor karakolları, birlikleri, taburları basıyor, “en seçkin” birlikler denen komando tugayına saldırıyor.

Her seferinde zayiat verdiriyor ve gidiyor.

Ordu, PKK’nın peşinde değil, PKK ordunun peşinde gibi bir görüntü var.

Üstelik ordu, her baskından önce “baskın yapılacağına” dair istihbarat da alıyor ama PKK’yı durduramıyor.

800 bin kişilik orduyu hallaç pamuğu gibi atan PKK kaç kişi dersiniz?

Beş bin kişi.

Bildiğimiz kadarıyla da bunun sadece bin beş yüzü Türkiye sınırlarının içinde.

O bin beş yüz kişi orduyu felç etmeye yetiyor.

Ya PKK on beş bin kişi olsaydı?

Herhalde Türk medyası, “şanlı Ankara direnişi” konusunda ateşli manşetler atar, “PKK’yı Ankara kapılarında durdurduk” diye övünürdü.

Ordu niye bu kadar aciz bir halde?

“PKK’lıyı çoban”, “kekik toplayanı PKK’lı sanan” generalleri yükselten, sürekli darbe planları yapan, lahikalar yazan, ilkokul çocuklarını bile fişleyen, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini aklına takan, başörtülü kadınlarla uğraşmayı marifet sanan, “baskın olacak” bilgisini aldıktan sonra Dağlıca’da olduğu gibi PKK’nın geleceği yolları açan, Ergenekon’u savunmak için kendini parçalayan bir ordudan başka ne beklersiniz?

Bu ordu, ordu değil.

Başka bir şey.

Daha ziyade siyasi bir parti olarak şekillenmiş.

“Siyasi iktidarı” savaştan beslendiği için de “savaşı” asla bitirmeyecek biçimde “konuşlanmış”, ordu çok kalabalık olduğu için PKK orduyu hiçbir zaman yenemeyecek ama bu savaş da hiç bitmeyecek.

Biz bu ordunun aslında “ordu” olmadığını ne zaman anladık?

Bir iki yıl oldu.

Anlaşılıyor ki yıllardır bu yetersizliği sürdürüyor ordu, asker kılığındaki yoksul çocukların ölümüne aldırmıyor ve onları cepheye gönderiyor.

Otuz üç asker olayında olduğu gibi bazen kendisi silahsız erleri PKK’nın kucağına sürüyor.

Niye peki biz otuz yıldır ordunun gerçek yüzünü göremedik?

Çünkü medya hep yalan söyledi.

Doğruları söylemeye kalkışanları da yargı hapse attı.

Sanal bir devlet, sanal bir ordu ve sanal bir medya, “gerçekmiş” gibi yaptılar.

Şimdi devletin, ordunun ve medyanın gerçek olmadığını anlıyoruz.

Bunu anlamamız, tabii büyük bir değişimin sonucunda oluyor.

Türkiye bir altüst oluştan geçiyor.

Öncelikle sermaye el değiştiriyor.

Bütün varlığını “devletle ticarete” borçlu olan, onun için de devletin karşısında boynu bükük duran “büyük şehir zenginlerinin” yerini devletle hiçbir bağı olmayan, dik başlı “Anadolu zenginleri” alıyor.

Bu yeni zenginler siyasete ve medyaya giriyorlar.

Dünyayla iş yaptıkları için dünyayı tanıyorlar, “muhafazakâr” kimlikleri üzerinden halkla daha gerçek bir ilişki kuruyorlar, hak ettiklerine inandıkları iktidarı istiyorlar ve “muhafazakâr” bir yaşam tarzına sahip olmalarına rağmen “küreselleşmiş” bir dünya algısını zihinlerine yerleştiriyorlar.

İktidarı ancak “demokrasi” içinde elde edebileceklerini kavradıklarından da daha demokratlar.

Bu yeni zenginler, Türkiye’nin “Cumhuriyet kurulduğundan” beri sahip olduğu “tek başlı” mutlak iktidar yapısını çatlattılar.

Ordu, yargı, CHP, “devlet zengini” dörtlüsüne karşı daha “demokrat”, daha “dünyacı” ve daha ilerici bir yapıyla ortaya çıktılar.

Şimdi, biri halkın, diğeri devletin desteğine sahip bu “iki sermaye grubu”nun çatışmasını yaşıyoruz.

Bu çatışma, eskinin bütün eksikliklerini, bozukluklarını, suçlarını ortaya seriyor.

Ama “yeni sermaye” sürekli bir çatışma yaşadığından ve bir yanıyla “eskinin” zihnî egemenliğinden kurtulamadığından, “geleceğin” temelini güçlü bir şekilde atamıyor.

Avrupa yolunda kararlı bir şekilde yürüyemiyor, demokrasiyi tam oturtamıyor, Kürt açılımını başlatıyor ama Kürtlere haklarını veremiyor, Anayasa’yı değiştirmek istiyor ama tam değiştiremiyor.

Ama bu “yarım yarım değişiklikler” ve “açılımlar” bile Türkiye için büyük bir değişiklik, daha da önemlisi, bu “yarım açılımlar ve yarım değişimler”, gelecekteki büyük değişimin kapısını açıyor, “eskinin” mutlak baskısını kırıyor.

Zaten onun için Ergenekon yakalanıyor, darbeciler yargının önüne çıkarılıyor, ordunun gerçek yüzü açıkça görülüyor.

Daha “diyalektik” bir anlatımla söylemeye çalışırsak, “eski” teze karşı, yeni bir “antitez” çıktı, bunların çatışmasından bir “sentez”, yeni bir sonuç çıkacak.

Bu “sonuç” bugünkü durumdan çok daha iyi olacak.

Karşımızdaki iki gücün “uzlaşması” gerektiğini söyleyenlere aldırmayın, Türkiye’nin geleceği, bunların asla uzlaşmadan, yeni bir “sentez” yaratana kadar “çatışmasında” yatıyor.

olaylar olur.

şimdi bu hafta sonu en yakın arkadaşımın düğünü var tamam mı?bunda sıkıntı yok.
hatta harika.ok.
elbise alındı,çorap tamam,ayakkabılar hazır,çanta da ayarlandı,iç çamaşırlarımı bile hallettim.
ya belli mi olur ?şimdi nolur nolmaz,orası istanbul! sdjfksdjf
peki bu sabah dudağımda bi uçuk belirmesi.allah gibi bi de.
gel de adsızlara küfretme şimdi.adsızmış.adsızsın di mi sen.

25 Temmuz 2010 Pazar

ve ayrıca

gavur amı gibi yanıyorum

gün içinde yaşadığım bazı sıkıntılar

benim bel gamzem var senin de var mı şeklinde soru yönelttiğim insanların bilmem hiç götüme bakmadım derken yüzüme alaycı bir ifade takınarak bakması.


ne yani siz hiç sevişmediniz mi de diyemiyosun XD

23 Temmuz 2010 Cuma

bi bira be!

adamlar bira yapmış hacım. bide sincap var tabi.
yarın sabah buzlukta patlamış bira bulursanız bu tamamen
soğuk birayı emre'nin sevgilisinin dırdırına tercih edebildiğim içindir yanlış anlaşılmasın

hatta ben sırf bi kaç hafta sonra gördüğünde ben sana demiştim desin diye dolapta bira mı patlatsam acaba

bi de umut kardişim sormayı unuttum
o kadar kemer'lere gittin sikişemedin mi lan sen
bu konuya bi açıklık getirsen yüreklerimize su serpsen

** serkan abinin üstüne bira döken arkadaş,evet sana sesleniyorum
senin ben .mına koyim
***bro bi de bu kadar yanmayan çakmağı ne yapacaksınız a.q. fetişi falan mı var bunun

20 Temmuz 2010 Salı

eyvallah

skins 04 x 08

spoiler

I am COOK!!!

spoiler


YANIYORUZ COOK REYİS


pm: İzlediğim en gaz skins sezonuydu kanımca. İzleyin!

18 Temmuz 2010 Pazar

bazı insanların duaları kabul olur
bazılarıysa şanslıdır.

berece berece berece berece berece berece berece berece beeeereeeeceeeee

dinleyin!

http://fizy.com/#s/116ntv

16 Temmuz 2010 Cuma

taklit mi yapıyoruz lan burda?!

90lı yıllarda herkesin bayıla bayıla izlediği bişeydi bu herkesleri taklit eden adamlar. süleyman demirelin taklitçileri falan geziyodu her mahallede.

şimdi bu adamlarda mevcut 1 tane gırtlak var ama çeşit çeşit ses çıkıyo. gırtlak aynı ama adam ona farklı bişiler yaptırarak farklı bi insan sesi çıkartıyo. aynı gırtlak farklı bi şekilde ve seste konuşma yeteneğine sahip yani. anlaşılmamış gibi geliyo söylemek istediğim şey ama uzatmicam. çoğunuz az önce okumayı bıraktı zaten. sen hala okuyan seviyorum seni. naber?



neyse diyorum ki bir insan gırtlağını bu taklit yaparkenki duruma alıştırsa normal konuşması yerine gayri ihtiyari sürekli o seste konuşur mu? normal sesini unutup başka bi ses kullanmaya başlayabilir mi?
haberlerde her yaz izlediğim "damdan düşüp yaralanan adam"ların aptal olduğunu düşündüğüm için pms nezdinde onlardan özür diliyorum.

yeterki biraz essin diyerek balkondan atlayan adam olmak...

14 Temmuz 2010 Çarşamba

pms naber lan

hadi yine iyisin. iyisin iyisin. sen işini bilirsin, bilirsin bilirsin...

13 Temmuz 2010 Salı

serkanla oturduk crazies diye film izledik. gerilim olucam diye bu kadar kasmasa güzel film olacakmış. siz şey yapmayın tamam mı

o da değil

vuvuzela üzerinden dönen espriler yüzünden sosyal yaşamdan ve cinsel hayattan soğudum.
ve  ahtapot paul

10 Temmuz 2010 Cumartesi

ronaldinhoyu almışız diyorlar
keşke microdalga soğutucu icat edilse be pms

8 Temmuz 2010 Perşembe

skins

4. sezon 5. bölüm.

sikeyim. amımakoyan bölüm oldu.

Ayrıca şöyle bir ilan vardı feysbuk sayfasında;

"Skins Final reminder: Skins needs your help to make Series 5 brilliant. If you're 16-18 send a blank
email to skinsneedsyou@gmail.com and
wait for the response. If you haven't received an auto-reply then re-send. You have 2 days...."

ccc üşüyoruz firedi reyis ccc

6 Temmuz 2010 Salı

merhaba sikis istiyorum,ciddiyim

bugün kapımda bu şekil bi not buldum.hiç etkilenmedim.menapoza girdim sanırım ya da menopoza bilemicem.etkilenmedim ama.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

YETERRR : etnik ayrımcılık ve toplumsal kutuplaşma son bulsun

biz de bedevi sikmek istiyoruz...

imza: bildiğin ayı (normal)
yaptığına pişman olacağını bildiğin bir seyi yapmamaktan duyduğun pişmanlık ne olacak peki

4 Temmuz 2010 Pazar

kültür yapın sanat olayına girin

bu filmi izleme fırsatım olmadı henüz ama eğlenceli olabilirmiş gibime geliyo.

fakat bu filmi izledim:

2 çift lafım olacak.

bella yavrum akıllı ol. kafa karıştırıcak bi durum yok ortada. tamam kurtadamları görünce "obaaa doggystyle" diyo olabilirsin fakat vampir lan!

vampir olucan tabi ne sandın yarraam. aklını başına devşir.

ayrıca vampir dediğin parlamaz! çakışırken boyun falan kırar. bak bill e!