istanbul'da ikinci meşrutiyet'in ilánına, yani 1908'e kadar asırlar boyunca hiç aksamadan devam etmiş bir gelenekti. ramazanda ağzına içki koymayan, topaklarına el uzatmayan alkoliklerle esrarkeşler bayramı dört gözle bekler ve o gün büyük bir coşkuyla kendilerine mahsus bir başka bayramı kutlarlardı.
ama bu kutlama öyle büyükleri ziyarete gitmek, el öpmek yahut hürmet arzetmek gibi değil, kendine mahsus bir şenlik ve ziyaret şeklinde olurdu: ayyaşlar tarafından neredeyse evliya mertebesine çıkartılan iki kişinin mezarına gidilir ve mezarların başında vur patlasın çal oynasın eğlenilirdi.
istanbul halkı ramazan bayramını kutlamaya başlarken bir garip kafile edirnekapı tarafında buluşur, sur kapılarından dışarıya sessizce süzülüp ilerlemeye başlardı. bunlar şehrin en ifláh olmaz esrarkeşleri ve serhoşlarıydı.
ramazan boyunca mubarek aya saygı göstermişler, ağızlarına içkinin damlasını koymamış, esrar çekmemişlerdi. artık ramazan sona ermiş, dolayısıyla perhizlerinin de sonu gelmiş demekti.
otakçılar'a vardıklarında sayıları daha da artar, ellerinde ‘‘dem’’leri yani içkileri olduğu halde sur kapısının hemen sağındaki salaş kahvede durur, öteki yoldaşlarının gelmesini bekler ve şişeleri kafalarına dikerlerdi. kalabalık gittikçe artar, yeni gelenler otakçılar tarafına doğru ilerler ve şimdi çıkmaz bir sokak olan fethi çelebi caddesi'ne sapıp yolun sol tarafındaki mezarlığa dalarlardı.
istanbul'un tarih boyunca gördüğü en namlı içicisiyle esrarkeşinin kabirleri buradaydı ve kutlama mekánı da işte burasıydı: bekri mustafa ile urfalı hacı ahmed ağa'nın mezarları...
bekri mustafa'nın kim olduğu malum... dördüncü murad zamanında yaşadığına inanılan, padişahın en yakınlarından biri olduğu söylenen, içkisiyle, fıkralarıyla ve hikáyeleriyle efsaneleşmiş meşhur serhoşumuz... urfalı hacı ahmed ağa ise, oldukça uzun bir hayat süren ve dünyadan 1801 senesinde 134 yaşında ayrılan istanbul'un en namlı esrarkeşi...
ayyaşlar, birbirine yakın olan işte bu iki mezarın başına böyle bir hay-huy içerisinde gelir, ceplerde ve ceketlerde taşınan şişeler de birer ikişer çıkartılır, salına-devrile yürüyen kafile asıl bayramlaşmayı mezarların başında yapardı.
bayramlaşma denilen iş öyle birbirleriyle kucaklaşma yahut tebrikleşme değil, tam kendilerine láyık biçimdeydi: artık iyice keyiflenmiş olan serhoşlar ellerindeki şişeler nefes almaksızın kafalarına diktikten sonra, şişelerin dibinde kalanları gülsuyu serper gibi mezarların üzerine serperler, böyle yaparak mezarları kutsadıklarına inanırlar, sonra ‘‘bayram ikramı’’na başlarlardı.
ikram, serhoşların ikişer ikişer gruplar haline gelip ceplerinden çıkarttıkları diğer şişeleri birbirlerinin ağıza götürmeleri demekti. gruba katılmayan ayyaşlar da tek başlarına bir kenarda içip sızarlardı.
bayram merasimi bu kadarla kalmazdı, artık sıra serhoş ve esrarkeşlerin, kendilerine pîr kabul ettikleri bekri mustafa ile hacı ahmed ağa'nın mezarlarını süslemelerine gelirdi. bayram yaza rastlamışsa mezarları gelinciklerle ve papatyalarla, ama sert kış günlerine denk gelmişse bu defa da defne ve taflan dallarıyla donatırlar, kendi akıllarınca güzelleştirirlerdi.
işte bu arada gür sesli bir serhoş, daha eski zamanlardan kalma bir gazeli nağme ile okumaya başlardı. gazel ‘‘ben şehid-i bádeyim dostlar demim yád eyleyin’’ yani ‘‘dostlar, ben şarap şehidiyim; yaşadığım ánı yádedin’’ diye başlar, ‘‘neyle, meyle bir alay mahbub ile her dem geln / bezm-i cem áyinini kabrimde mu'tad eyleyin’’ (neyle, şarapla be dostlarla her an gelin ve içki meclisini kabrimde kurun) gibi mısralarla devam ederdi. kafileye meraklıların da katıldığı olur, bu garip áyini bir köşede sessiz sadasız ama derin bir hayret içinde takip ederlerdi.
esrarkeşlerin bayramlaşması ise başka türlüydü. hacı ahmed ağa'nın mezarının etrafına halka halinde oturur, kalın sarılmış ve elden ele gezen esrarlı sigaradan nefeslenip dururlardı. tören mekánı bazı bayramlarda daha ötelere taşınır, silivrikapı dışındaki kozlu meydanı'ndaki kır kahvesinde devam ederdi. polisler resmi kıyafetleriyle dem çekenlerin arasına karışır, esrar resmen yasak olduğu halde hiç müdahale etmeden olup biteni seyrederlerdi.
‘‘bayram merasimi’’nin son bulduğu yer, edirnekapı'daki sur kapısıydı. mezarlıktan buraya kadar neş'e içinde, şarkılar söyleyerek gelen kafilenin sesi kapıdan içeri girildiği anda kesilir, bir sene sonraki bayrama kadar bir daha duyulmaz ve herkes bir tarafa dağılırdı.
ayyaşlar bayramının kutlanması ádeti ikinci meşrutiyet'e kadar devam etti ama şehir hayatındaki ve hayat şartlarındaki değişmeler yüzünden bu tarihten sonra unutulup gitti. ben, bayramla ilgili bütün bu bilgileri, meşrutiyet öncesinde bu kutmalara katılmış olanlardan birinin, ahmet hamdi tanyeli'nin bundan yarım asır önce yazdığı kısa bir nottan naklettim
Murat Bardakçı
1 yorum:
linçten polis kurtardı
otakçılar mezarlığında zamanın büyük evliyalarından bekri mustafa ve hacı ahmed ağa nın türbelerinin başında alem yapan gençler adak adamaya gelmiş tombul teyzenin duyarlılığı sayesinde yakalandı.
tatbikat sırasında semt esnafı evliyaların türbesinde ki bu saygısızlığa tepki gösterirken 1 adet kayak hocası,1adet telesieje kaynak yapmak isteyen genc ve çeşitli pizzacıların linç etemk istedikleri sanıklara polis üniforma giydirerek.......
Yorum Gönder