12 Haziran 2009 Cuma

Gölge edenlere en büyük ihsan bizden gelsin

İhsan deyince, "ihsan yıldırım", hani tatlı hayat dizisindeki haluk bilginer'in oynadığı kurutemizleme şirketi sahibi burjuva karakter gelir.

Bugün sınavdan çıkmışım, şoförüme dedim sen gelme beni almaya, ben biraz tebdil-i kıyafet istiklal'de gezineceğim, bana tahtırevanımı ayarlarsan şukela olur.

neyse vardım caddeye, tam da öğlen sıcağı ama ben, beni palmiye ağacıyla serinleten refiklerim sayesinde hiç hissetmedim bunu. ilerliyoruz caddede.

buraya kadar her şey iyi. insanlar neşeli, onlar hakkındaki önyargılarımı yıkmak üzereyim, her şey güzel...

ta ki bir şey dikkatimi çekene kadar: güneşin eğimi ve binalar nedeniyle istiklal'in solu gölgede, sağ şeridi de güneşteydi ve buna rağmen, sağ tarafta yürüyen insanlar vardı!

ben ki tahtırevanım var ve onun gölgesinde, serinlikle sağdan yürümek benim layığım, sen kim oluyorsun da cıbıl cıbıl soyunmuş, bu şekilde güneşin daha az yakacağını zannediyor ve dahası, sol taraf gölgedeyken, akşama ıstakoz taklidi yapmayı planlarcasına tutup da sağdan yürüyorsun?! hepsinden öte, bir de bana layık olan o yolu tıkıyorsun?!
hepsinden öte, güneşin altından giden türbanlı, sarıklı, mantolu, uzun pamuklu etekli insanlar da gördüm, onu bırakın, yarasa taklidi yapanı bile gördüm, postallı ve siyahlı. hepsi birbirinden sivrizekâlıydı.
tüm bu düşünceler içerisinde caddede ilerlerken birkaçının, ben ve tebamın bir kısmına garip garip bakmasına göz yumdum, sustum, hiç birine laf atmadığım gibi ufuk çizgisinden de gözlerimi ayırmadım. ayıramadım zira önümde yürüyen güzel kalçalı çocuğun hatlarını, anatomisini seyrederken, onlardan gözlerimi alamazken, adının ufuk olduğunu öğrendim. bir süre ilerledik onun arkasından çaktırmadan.
ve o an avamla beraber yaptığım bu kısa yürüyüşün ana fikri oluştu zihimde, içimden dedim ki:
"hem sağdan, güneşten yürüyorsunuz, hem de alaska'da gibi giyinenleriniz var. ey insancıklar, neyin peşindesiniz?"

Hiç yorum yok: